İlk cilt bu bölümle başlar. Bu ne tarihle ne de doğrudan Çin'le ilgili bir romandır. Bu bir Çinli yazarın bilim kurgusal romanıdır. Arka planda Çin tarihi vardır ama ana tema; -doğrudan bir ifadeyle söyleyecek olursak- Uzaylılarla temas öyküsüdür. Bilim, teori, deney ve gözlem; kurgunun hamurunu oluşturan ana malzemeler olarak kullanılmıştır. DK
https://en.wikipedia.org/wiki/Liu_Cixin |
Çılgınlık Yılları
Çin, 1967
Kızıl Birlik'in, Yirmi Sekiz Nisan Kolordusu karargah binasındaki saldırısı iki gündür devam ediyordu. Kızıl bayrakları, çıra arayan alevler gibi rahatsızca dalgalanıyordu.
Kızıl Birlik'in kumandanı endişeliydi ama bu endişenin sebebi karargah binasının muhafızları değildi. Yirmi Sekiz Nisan Kolordusu karargahının iki yüzden fazla Kızıl Muhafızı, 1966 yılının başlarında Büyük Proleter Kültür Devrimi'nin başında kurulmuş olan Kızıl Birlik'in kıdemli Kızıl Muhafızları'yla kıyaslandığında çaylaktan öteye gidemezdi. Kızıl Birlik ülke çapında gerçekleşen devrimci turlarının kargaşalı deneyimlerine ve Tiananmen Meydanı'nda Başkan Mao'yu görmeye alışmıştı.
Ama kumandan, binanın içinde bulunan, her biri elektrikli fünyelerle bağlı ve içi patlayıcı dolu olan ocaklardan korkuyordu. Bunları göremiyordu ancak tıpkı yakınındaki bir mıknatısın demiri çekmesi gibi onları hissedebiliyordu.
Bir muhafız bu anahtarı çevirecek olursa, hem devrimciler hem de karşı devrimciler koca bir patlamadan ölür giderdi.
Yirmi Sekiz Nisan Kolordusu'nun Kızıl Muhafızlar'ı bunu yapabilecek kadar kafayı yemişti. Kızıl Muhafızlar'ın birinci kuşak kadınları ve erkekleriyle kıyaslandığında, yeni isyancılar ipini koparmış, deliden daha deli kurt sürüsünden farksızdı.
7 Yirmi Sekiz Nisan Kolordusu karargahının tepesinde, dev bir kızıl sancağı dört bir yana dalgalandıran genç ve güzel bir kız belirdi. Bu güzel kızı birbirine karışan silah sesleri karşıladı. Kıza saldıran silahlar çok çeşitliydi; bunların arasında Amerikan yapımı eski tüfekler, Çek yapımı makineli tüfekler ve Japon Tip-38 tüfekleri, 'August Editorial' yazısının yayımlanmasından sonra Halk Kurtuluş Ordusu'ndan çalınmış HKO tüfekleri gibi daha yeni silahlar ve hatta Çin yapımı eski kılıçlar ve mızraklar da vardı. Modern tarih tek bir yerde toplanmış gibiydi.
Yirmi Sekiz Nisan Kolordusu'nun sayısız üyesi buna benzer manzaralarla çok sefer karşılaşmıştı. Binanın tepesinde sancak sallar, megafonla sloganlar atar ve etrafa bildiri saçarlardı. O cesur kadın ve erkekler her seferinde, kurşun yağmurundan kazandıkları görkemli zaferlerle sağ çıkmayı başarmıştı.
Ve belli ki bu yeni kız çocuğu da o kadar şanslı olacağını düşünüyordu. Kız yanan gençliğini ortaya koyuyormuş gibi savaş sancağını salladı. Düşmanlarının alevler içerisinde yanarak kül olacağını, damarlarında kanıyla beraber akan şevk ve coşkudan mükemmel bir dünyanın doğacını umuyordu. Bir kurşun göğsünü delip geçene kadar kız bu kızıl hayallerle mest olmuştu.
On beş yaşındaki kızın bedeni o kadar narindi ki, kurşun girip çıkarken yavaşlamamıştı bile. Genç Kızıl Muhafız, sancağıyla beraber aşağı düşmeye başladı. Hafif bedeni gökyüzünü terk etmek istemeyen bir kuş misali, kızıl kumaştan bile daha yavaşça düşüyordu.
Kızıl Birlik savaşçıları sevinç içerisinde haykırdı. Birkaç kişi hemen binanın önüne koştu, Yirmi Sekiz Nisan Kolordusu'nun savaş sancağını koparıp aldı ve narin cansız bedene el koydu. Kızın zarif ve ince bedenini, galibiyet kupalarını kaldım gibi havaya kaldırdılar. Daha sonra onu
8 avludaki demir kapının üzerine attılar. Kapının metal çubuklarının çoğu sivri uçluydu ve hiziplerin iç savaşlarında mızrak olarak kullanılmak üzere kapıdan sökülmüştü. Fakat bunlardan iki tanesi halen yerindeydi. Demir çubukların sivri uçları küçük kızı yakaladığında, kız bir anlığına hayata döner gibi sarsıldı.
Kızıl Muhafızlar biraz geri çekilip atış talimi için kızın kazığa geçirdikleri bedenini kullanmaya başladılar. Küçük kız uzun zamandır hiçbir şey hissetmediğinden, yoğun mermi fırtınası, çiseleyen bir yağmurdan farksızdı. Ara sıra, havada asılı incecik kolları sanki yağmur damlalarını vücudundan silkmek istiyormuş gibi sallanıyordu. Mermilerden biri kızın kafasının yarısını uçurdu. Artık, 1967 yılının mavi gökyüzüne bakabilecek tek bir güzel gözü kalmıştı.