[Vakıf kitap ve dizisini anlamak için aşağıda alıntıladığım Hari Seldon'un yargılanma sahnesi okunsa iyi olur.]
****
İddia makamı olan Komisyon’un avukatı bir süre notlarına göz gezdirdikten sonra Seldon’ı sorgulamaya kaldığı yerden devam etti:
Soru. Söyleyin bakalım, Dr. Seldon. Sizin başını çektiğiniz bu proje üzerinde şu an kaç kişi çalışıyor?
Yanıt. Elli matematikçi.
S. Dr. Gaal Dornick de bunların içinde mi?
Y. Dr. Dornick elli birinci.
S. Ah, demek sayınız elli bire çıktı? Hafızanızı şöyle bir yoklayın, Dr. Seldon. Belki de elli ikinci veya elli üçüncü de vardır, hatta daha fazlası!
Y. Dr. Dornick örgütüme henüz resmen katılmış değil. Onun da katılımıyla üye sayımız elli bir olacak. Şu an ise, söylemiş olduğum gibi, elli.
S. Üye sayınız yüz bini buluyor olmasın sakın?
Y. Yüz bin matematikçi mi? Ne mümkün!
S. Matematikçiler demedim ki. Tüm meslek dallarını hesaba katarsak, yandaşlarınızın sayısı yüz bin eder mi?
Y. Tüm meslekleri katarsak, tahmininiz doğru olabilir.
S. Olabilir mi? Bense öyle olduğunu söylüyorum. Projenizde çalışmakta olan adam sayısı tam olarak doksan sekiz bin beş yüz yetmiş iki.
Y. Sanırım kadınları ve çocukları da sayıyorsunuz.
S. (Sesini yükselterek) Benim hesabıma göre doksan sekiz bin beş yüz yetmiş iki kişi. Kaçamak yanıtlara başvurmanıza gerek yok.
Y. Pekâlâ, verdiğiniz rakamın doğruluğunu kabul ediyorum.
S. (Bir yandan notlarına bakarak) Şimdilik bunu bir kenara bırakalım ve önceden belli bir noktaya dek tartışmış olduğumuz bir diğer konuya dönelim. Bize tekrar edebilir misiniz, Dr. Seldon, Trantor’un geleceğine ilişkin düşünceleriniz nelerdir?
Y. Daha önce de söyledim ve yine söylüyorum; Trantor önümüzdeki üç yüzyıl içinde yerle bir olacak.
S. Bu ifadenizi sadakatsizce bulmuyor musunuz?
Y. Hayır, efendim. Bilimsel gerçeklik her türlü sadakatin ve sadakatsizliğin ötesinde bir şeydir.
S. Bu yargınızın bilimsel gerçeklik taşıdığından eminsiniz yani?
Y. Eminim.
S. Peki neye dayanarak?
Y. Psikotarihin içerdiği matematiksel yöntemlere.
S. Bu yöntemlerin geçerliliğini kanıtlayabilir misiniz?
Y. Sadece başka bir matematikçiye.
S. (Gülümseyerek) Vardığınız gerçeğin sıradan bir insanın algılayamayacağı kadar özel bir yapıya sahip olduğunu iddia ediyorsunuz anlaşılan. Bence gerçeklik çok daha açık ve daha az esrarengiz olmalı, insan aklınca daha rahat kavranabilmek.
Y. Bunu kavraması bazı akıllar için sorun oluşturmuyor zaten. Enerji transferinin ‘termodinamik’ adıyla tanıdığımız fiziksel yapısı bugün çoktan unutulmuş olan çağlardan bu yana, insanoğlunun tarihi boyunca açık ve gerçek olagelmiştir, yine de onu bir güç makinesi olarak algılamayı imkânsız bulan insanlar halen var olabilir. Bu kişiler arasında akıl derecesi yüksek olanlar da pekâlâ bulunabilir. Şüpheliyim ki her biri birer bilgi pınarı olan Komisyon üyelerimiz…
Tam bu sırada Komisyon üyelerinden biri avukata doğru eğildi. Söyledikleri duyulmuyordu, fakat fısıltı halindeki sesinde belli bir öfke seziliyordu. Hafifçe kızaran avukat Seldon’ın sözünü kesti.
S. Burada konferans dinlemek üzere toplanmış bulunmuyoruz, Dr. Seldon. Ne demek istediğiniz yeterince anlaşıldı. İleride bir yıkım yaşanacağına dair bu öngörülerinizi kendinize has amaçlarla İmparatorluk Hükûmeti sınırları içindeki kamu güvenini sarsmaya yönelik kullandığınızı söylesem ne dersiniz?
Y. Bu doğru değil.
S. Peki ya Trantor’un sözde yıkımı öncesindeki süre zarfında çeşitli huzursuzlukların yaşanacağını öne sürdüğünüzü söylesem, yanıtınız ne olur?
Y. İşte bu doğru.
S. Sırf bu öngörünüzü kullanarak yüz bin kişilik bir ordu toplamayı umuyorsunuz.
Y. Öncelikle bunun doğru olmadığını söylemeliyim. Olsaydı bile, yapacağınız soruşturmalar size adamlarım içinde askerlik çağına gelmiş erkek sayısının on bini bile zor bulduğunu ve hiçbirinin askeri eğitimden geçmemiş olduğunu gösterirdi.
S. Başka birinin hesabına ajanlık mı yapıyorsunuz?
Y. Ben hiç kimsenin hesabına çalışmıyorum, avukat bey.
S. Demek işin parasal yanıyla tümden ilgisizsiniz? Sadece bilime hizmet ediyorsunuz?
Y. Aynen öyle.
S. O halde bunu biraz irdeleyelim. Sizce gelecek değiştirilebilir mi, Dr. Seldon?
Y. Kesinlikle. Bu mahkeme salonu birkaç saat içinde havaya uçabilir, tabii uçmayabilir de. Eğer böyle bir şey olursa, hiç kuşkusuz gelecek de bir nebze değişecektir.
S. Yine laf salatası yapıyorsunuz, Dr. Seldon. İnsanlığın tarihi bir bütün olarak değiştirilebilir mi peki?
Y. Evet.
S. Kolayca mı?
Y. Hayır. Zorlukla.
S. Neden?
Y. İnsanlarla dolu bir gezegenin psikotarihsel süreci son derece büyük bir süreğenlik kapsar. Değişmesi için benzer süreğenliğe sahip bir şeyle karşılaşması gerekir. Ya bu süreç içinde yer alan insanların sayısı fazla olmalı, ya da –insan sayısı yetersiz kalsa bile– değişime yetecek uzunlukta bir zaman kullanılabilmeli. Anlıyor musunuz?
S. Sanırım anlıyorum. Büyük bir insan kitlesi bunun önüne geçmek istediği sürece Trantor yıkılmak durumunda kalmayacaktır.
Y. Doğru.
S. Bu yüz bin kişiyle mi mümkün olur?
Y. Hayır, efendim. O rakam çok düşük kalır.
S. Emin misiniz?
Y. Trantor’un kırk milyarı aşan bir nüfusa sahip olduğunu unutmayın. Yıkıma giden sürecin sadece Trantor için değil, tüm İmparatorluk için geçerli olduğunu ve İmparatorlukta da bir kentilyona[1] yakın insan yaşadığını aklınızdan çıkarmayın.
S. Anlıyorum. Öyleyse bu eğilim ancak yüz bin insan ve onların torunları üç yüzyıl boyunca çaba gösterirse engellenebilir… o da kesin değil ya.
Y. Korkarım size katılmıyorum. Üç yüzyıl bunun için çok kısa bir süre.
S. Ah! Şu durumda, Dr. Seldon, açıklamalarınızdan çıkardığımız sonuç dışında bir şey kalmıyor elimize. Projeniz dahilinde yüz bin insan topladınız. Bunlar Trantor tarihini üç yüzyıl içinde değiştirmek için yeterli değil. Diğer bir deyişle, ne yaparlarsa yapsınlar Trantor’un yıkımını önleyemeyecekler.
Y. Ne yazık ki haklısınız.
S. Diğer taraftan, söz konusu yüz bin insanı toplamanızın hiçbir yasadışı amaç gütmediğini söylüyorsunuz.
Y. Kesinlikle.
S. (Yavaşça ve tatmin olmuş bir ifadeyle) Madem öyle, Dr. Seldon… Şimdi söyleyeceklerime iyi kulak verin, efendim, çünkü sizden üzerinde iyice düşünülmüş bir cevap bekliyoruz. O yüz bin kişiyi hangi nedenle topladınız?
Avukatın sesi artık daha tiz çıkıyordu. Kurmuş olduğu tuzak başarıya ulaşmıştı; Seldon’ı köşeye sıkıştırmış, zekice bir manevrayla onu kurtulmak için hiçbir yanıt bulamayacağı bir konuma sürüklemişti.
Dinleyiciler arasındaki soyluların oluşturduğu sıralardan gittikçe yükselerek gelen vızıltı Komisyon üyelerinin oturduğu sıraya değin yayıldı. Kızıl ve altın renklerle süslü elbiseleri içinde birbirlerine doğru eğilip mırıldanıyorlardı; sadece genel başkan durumdan etkilenmemiş görünüyordu.
Tüm bu süre zarfında hiç kımıldamadan beklemeyi sürdüren Hari Seldon gürültünün dinmeye yüz tutmasıyla beraber söze yeniden başladı.
Y. Yıkımın etkilerini en aza indirgemek için.
S. Bununla tam olarak neyi kastediyorsunuz?
Y. Açıklaması çok basit. Trantor’u bekleyen yıkım, insanoğlunun gelişiminden ayrı tutulacak, kendi başına gerçekleşecek bir olay değil. Bu yıkım, başlangıcı yüzyıllar öncesine dayanan ve sürekli ivme kazanan karmaşık bir dramın doruk noktasını oluşturacak. Galaktik İmparatorluğun gerileme ve çöküş sürecinden bahsediyorum, baylar.
Az önceki vızıltı şimdi yerini boğuk bir kükremeye bırakmıştı. Bütün tedbirleri elden bırakmış olan avukat, “Böyle diyerek açıkça ilan ediyorsunuz ki siz bir…” diye haykırırken birden durmuştu, çünkü mahkeme salonunda yankılanan “İhanet!” çığlıkları tam da onun belirtmek üzere olduğu noktayı vurguluyordu.
Komisyon Başkanı’nın elindeki tokmağı ağır hareketlerle havaya kaldırıp tek kez masaya vurmasıyla bir gongunkini andıran yumuşak bir ses duyuldu. Yankılar dindiğinde bağrışmalar da kesilmişti. Avukat derin bir nefes alıp bir kez daha konuşmaya girişti.
S. (Bir melodram edasıyla) Kuşaklar boyunca meydana gelen tüm olay ve değişimlere rağmen tam on iki bin yıldır ayakta durmayı başarmış ve bir katrilyon insanın sevgisini kazanmış bir imparatorluktan bahsettiğinizin farkında mısınız, Dr. Seldon?
Y. İmparatorluğun hem bugünkü durumunu, hem de geçmiş tarihini pekâlâ biliyorum. Saygısızlık etmek istemem ama bu konu hakkında salondaki herkesten daha fazla bilgiye sahibim.
S. Sizce çökecek demek?
Y. Benimkiler, matematiğe dayalı öngörüler. Bu yargıya hiçbir manevi etken olmadan vardığımı söylemeliyim. Kişisel olarak bu gidişi onaylamıyorum. İmparatorluğun kötü bir yönetim güttüğü farz edilse bile –ki ben bunu da kabul etmiyorum– yıkımın peşi sıra ortalığa hakim olacak anarşi ondan çok daha beter sonuçlar doğuracaktır. Benim projemin mücadele etmeyi amaçladığı şey de o anarşidir zaten. Bir imparatorluğun çöküşü, beyler, devasa bir olaydır ve böylesi bir şeyle baş etmek hiç de kolay değildir. Yükselen bir bürokrasi, toplumsal inisiyatifin zayıflaması, sınıfların dondurulması, bilimsel merakın engellenmesi… ve bunlara benzer daha binlerce etken bu çöküşe hız kazandıracaktır. Size açıklamaya çalıştığım gibi, çoktan işlemeye başlamış olan bu süreç durdurulamayacak kadar büyük.
S. İmparatorluğun her zamanki gibi güçlü olduğunu göremiyor musunuz?
Y. Sizin zihinlerinizde yarattığınız bir görüntü o. Kendinizi onun sonsuza dek süreceğine inandırmışsınız. Oysa, avukat bey, fırtına onu ikiye ayırıncaya dek ağaç gövdesinin ne denli çürümüş olduğu anlaşılamaz, sapasağlam görünür göze. İmparatorluğun dalları arasında o fırtınanın esintisi ıslık çalmaya başladı bile. Psikotarihin kulağıyla dinleyin bir, gövdenin çatırdamaya başladığını duyacaksınız.
S. (Kendinden pek de emin olmayan bir sesle) Buraya sizin bu… şeylerinizi dinlemek için gelmedik, Dr. Seldon.
Y. (Kesin bir tavırla) İmparatorluk ortadan kalkacak, tüm iyi yönlerini de beraberinde götürecek. Bunca zamandır oluşmuş bütün bilgi birikimi çürüyecek, kabul ettirdiği düzen ise silinip gidecek. Yıldızlararası savaşların ardı arkası kesilmeyecek, yıldızlararası ticaret ise son bulacak, nüfus azalacak, gezegenler ana galaksiyle irtibatı kaybedecekler… Sizin anlayacağınız, sorunlar varlığını sürdürecek.
S. (Derin bir sessizliğin ortasında duyulan alçak bir ses) Sonsuza dek mi?
Y. Psikotarih böylesi bir çöküşü önceden haber verebileceği gibi, ardı sıra yaşanacak olan karanlık çağlar hakkında da bilgi verebilir. İmparatorluk, beyler, az önce de söylenmiş olduğu gibi, on iki bin yıldır ayakta. Bizi beklemekte olan karanlık dönem ise değil on iki, otuz bin yıl süreceğe benzer. İkinci bir İmparatorluk mutlaka doğacak, ama onunla bizim uygarlığımız arasında bin çilekeş insan neslinin gelip geçmesi gerekecek. İşte buna karşı mücadele etmeliyiz. S. (Toparlanma uğraşı içinde) Kendinizle çelişiyorsunuz. Daha biraz önce Trantor’un yıkımının engellenemeyeceğini söylediniz; yani çöküş de… İmparatorluğun sözde çöküşü de önlenemeyecek.
Y. Yıkımın önüne geçebileceğimizi söylemiyorum ki. Ama çöküşü izleyecek olan o karanlık ara dönemi kısaltmak için halen geç kalmış sayılmayız. Anarşinin süresini sadece bin yıla indirgemek mümkün, beyler, yeter ki bugün benim grubumun serbestçe çalışmasına izin verilsin. Tarihin tanık olduğu en hassas anlardan birini yaşıyoruz. Hızla yaklaşmakta olan devasa olaylar dizisinin akış yönü bir nebze de olsa değiştirilmeli… birazcık. Bu önemsiz bir hamle gibi görünüyor belki, ama acılarla dolu yirmi dokuz bin yılı insanlık tarihinden çıkarmak için yeterli olabilir.
S. Sizce bu nasıl başarılabilir?
Y. Irkımızın sahip olduğu bilgi birikimi korunarak. İnsanoğlunun toplam bilgisi bir ya da bin kişinin öğrenebileceğinin çok ötesindedir. Sosyal yapımızın dağılması, bilimin de milyonlarca parçaya bölünmesine yol açacaktır. Bireyler bu küçücük parçalarla ilgili pek çok şey öğrenebilseler de tek başlarına hiçbir yarar sağlayamayacak, aciz kalacaklardır. Anlamsız bilgi kırıntıları sonraki kuşaklara aktarılamayacak, nesiller geçtikçe yitip gideceklerdir. Ama, eğer şimdi tüm bilgilerimizin dev bir özetini hazırlayabilirsek, asla kaybolmayacaktır. Gelecek nesiller de bu bilgiyi temel alarak yapılanacak ve her şeyi bir kez daha keşfetmek durumunda kalmayacaktır. Böylelikle otuz bin yılın işi sadece bin yıla sığdırılmış olacaktır.
S. Bütün bunlar…
Y. Hepsi projemin bir parçası; eşleri ve çocuklarıyla beraber tam otuz bin adamım kendilerini bir ‘Galaktik Ansiklopedi’nin hazırlanmasına adamış bulunuyorlar. Bunu tamamlamaya ömürleri yetmeyecek. Başlangıcını ben bile göremeyeceğim. Fakat Trantor yıkıldığında bu ansiklopedi bitirilmiş ve kopyaları galaksideki her büyük kütüphaneye yayılmış olacak.
Komisyon Başkanı’nın tokmağı bir defa daha inip kalktı. Hari Seldon sanık kürsüsünden ayrıldı ve Gaal’in yanındaki yerini aldı.
Gülümseyerek, “Gösteriyi beğendin mi?” diye sordu.
“Müthiş bir performans gösterdiniz,” dedi Gaal. “Peki ya şimdi ne olacak?”
“Davayı erteleyip benimle anlaşmaya varmanın yollarını arayacaklar.”
“Bunu nasıl bilebiliyorsunuz?”
“Dürüstçe konuşmak gerekirse, bilmiyorum,” dedi Seldon. “İş, Komisyon Başkanı’nda bitiyor. Onu yıllardır takip ediyorum. Çalışmalarını incelemeye çalıştım, ama bir kişinin kaprislerini psikotarih denklemlerine aktarmanın ne denli riskli olacağını tahmin edersin. Yine de umudum var.”
Asimov, Vakıf, I. Cilt, İthaki Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder